Lorem ipsum dolor sit amet, consectet eiusmod tempor incididunt ut labore e rem ipsum dolor sit amet. sum dolor sit amet, consectet eiusmod.
Mon - Fri: | 8:00 am - 8:00 pm |
Saturday: | 9:00 am - 6:00 pm |
Sunday: | 9:00 am - 6:00 pm |
Kıl dönmesi (pilonidal sinüs, sinüs pilonidalis, pilonidal kist) ilk olarak 1833 yılında tanımlanmıştır. 1950’li yıllarda kıl dönmesi hastalığının doğuştan olan kuyruk sokumundaki deri, yağ ve kıl hücrelerinin etkinliklerini kişi doğduktan sonra da devam ettirmeleri ile oluştuğu düşünülmüştür. Ancak, günümüzde bu hastalığın doğuştan gelmediği ve sonradan oluştuğu bilinmektedir, zira doğuştan olan fistüller kıl içermektedir. Nadiren omurilikteki sinir köklerine dek ilerlediği bilinmektedir.
Kıl dönmesi, kılların kuyruk sokumu, kasık bölgesi, genital bölge, koltukaltı ve nadiren göbekte cilt altına geçip yara, apse ve fistül (tünel) veya bir kıl keseciği oluşturmasıdır.
Diğer adları ‘dermoid kist’, ‘pilonidal sinüs’ veya ‘sinüs pilonidalis’yani cilt altı kıl yuvasıdır.
Sırt ve baştan dökülen kılların kuyruk sokumundaki iki kaba et arasındaki olukta (intergluteal sulkus), kıllı ve terli oluğa takılıp sürtünmelerle oluğun en dibindeki ter bezi deliklerinden vida ya matkap gibi dönerek cilt altı yağ dokusu içine hissettirmeden girmesi, delikler açması ve bu deliklere giren bakterinin de katkısı ile etrafının iltihaplanmasıdır.
16 ila 30 yaş arası kıllı ve hafif kilolu, genç erkeklerde cinsiyet hormonlarının kıl ve yağ bezlerini etkilemesi ile oluşur.
Batı toplumlarında kıl dönmesi görülme sıklığı erkeklerde % 1 ve kadınlarda ise % 0.1 sıklıkta görülür. Ülkemizde yapılan araştırmalarda genç erkeklerde kıl dönmesi görülme sıklığının % 10 civarında olduğu, yani batı toplumunun yaklaşık 10 katı olduğu belirlenmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, ülkemiz nüfusu 2010 yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi Sonuçları’nda, 72,5 milyon olarak belirlenmiştir. 15-30 yaş grubundaki erkeklerin, 9.4 milyon kişi ile tüm nüfusun yaklaşık % 13’ünü oluşturduğu görülmektedir ve bu yaş grubu erkeklerin ortalama % 10’unda kıl dönmesi olduğu düşünülürse, 1 milyon’a yakın sayıda, 15-30 yaş grubu erkekte bu sorunun görüleceği hesaplanabilir. 40 yaş üzerindeki kişilerde nadiren görülür. Beyazlarda görülür, siyahlarda ve Asya kıtasında nadirdir.
Kıl dönmesinde (sinüs pilonidalis) fistül ağızlarının yaklaşık % 80’i oluğun sol kenarında ve % 90’ı ise kıl giriş deliklerinin yukarı tarafında yer alır.
Kıl dönmesi, sıklıkla bir kıl kökünün iltihaplanması ve çıban (follikülit veya fronkül) oluşturması ile kıl kökü etrafında şişme ya da ödem yaratır ve kıl kökü tıkanır. Bu tıkanmış olan iltihaplı kıl kökü deri altı yağlı doku içine doğru patlar (rüptür) ve kıl kökü apsesi (pilonidal apse) oluşturur. Bu kıl kökü apsesi zaman içinde deri içinden bir tünel (sinüs) oluşturarak klasik kıl dönmesi (sinüs pilonidalis) sorununu oluşturur. Olguların yaklaşık % 90’ında bu tünelin (pilonidal sinüs), kılların ilerleme doğrultusu olan hastanın başı yönünde, gittiği bilinmektedir. Bu nedenle sıklıkla delik ağzı makattan 5-8 cm uzaklıktadır, çok ender vakalarda tünel (pilonidal sinüs) yukarı değil de aşağıya doru büyür ve makattan 4-5 cm mesafede olabilir. Kıl dönmesi apsesi (pilonidal apse) cilde doğru kendiliğinden açıldığında kuyruk sokumu üzerinde tünel (sinüs pilonidalis) oluşmuş demektir. Böylelikle iki kaba et arasındaki oluktan (intergluteal sulkus) yanlara doğru tünel (sinüs pilonidalis) ilerler ve derideki ağzını yapar. Gevşek ve yumuşak kıllar kalçanın hareketleri ile sürtünme sonucunda bu tünel (pilonidal sinüs) içine çekilir veya emilir. Kıllar ucundan içeri girerler ve kök kısmı onların dışarı atılmalarını engeller ve böylelikle içeride hapis kalarak adeta bir ‘kıl kesesi’ oluştururlar. Muayenede sıklıkla kuyruk sokumunda orta hattan dışarıya doğru çıkan bir kıl tanesi veya demeti izlenir. Bu içeride hapis kalan kıllar vücutta bir reaksiyon ve daha sonra enfeksiyon yaratırlar. Nadir olarak bu boşluklar içine kıl dışında kuş tüyü gibi yabancı cisimler girdiği de görülür. Günümüzde en yaygın olarak kabul edilen görüş Karydakis tarafından 1992 yılında tanımlanan teoridir, bu da etken (kıllar), itici güç (fazla sürtünme), cildin yatkınlığı (orta hattaki derinin derinliği) şeklindeki üçlüdür.
Kıl dönmesi kapalı ortam nedeni ile iki kaba et arasındaki oluktaki (intergluteal sulkus) cildin incelmesi ve kolay delinip tahriş olması ve sert kuyruk kemiğinin baskısı nedeni kılların daha da kolay ilerlemesi ile oluşur. Ayrıca, eski bir inanışa göre doğuştan bu hastalığa yatkınlık olabilir, ancak bu teoriye birçok cerrah günümüzde karşı çıkmaktadır.
Kıl dönmesi ayırıcı tanısında aşağıdaki hastalıklar dışlanmalıdır;
Makatta olan kıl dönmesi veya ‘endoanal’ veya ‘perianal pilonidal sinüs’ kıl dönmesinin makat kenarına (anal verge) açıldığı çok nadir bir durumdur. Makatta olan kıl dönmesinin başlıca üç nedeni vardır: 1. Kıl dönmesi aşağı yöne doğru ilerleyip bir makat çatlağı (anal fissür) veya makat fistülü oluşturabilir, 2. Mevcut olan bir makat fistülü (perianal fistül) içine kıl dolabilir, 3. Sağlıklı makat derisi içine kıl girebilir ve kuyruk sokumunda olduğu gibi makat derisinde yabancı cisim reaksiyonu oluşturur.
Kuyruk sokumunda apse ve akıntılar sürekli bir hal alır.
Yıllarca süren kronik ve iltihabi akıntılar sonrasında düşük bir oranda da olsa kıl dönmesinden (pilonidal sinüs) epidermoid kanser gelişebilir. Kıl dönmesi zemininde ortalama 23 yıl sonunda, 50 yaş civarında ve dört erkeğe karşı bir kadında pilonidal kanser geliştiği belirlenmiştir. 1900-1994 yılları arasında tüm dünyada kıl dönmesi sorunu sonrasında gelişen sadece 44 adet kanser olgusu bildirilmiştir.
Prof. Dr. Hakan T. Yanar İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı
Ptsi - Cuma: | 8:00 am - 6:00 pm |
Cumartesi: | 9:00 am - 12:00 pm |
Copyright 2023 Prof. Dr. Hakan Yanar